Makaleler

Atatürk Türk Milletine Allah’ın lütfudur

27 Aralık 2021


Atatürk’ü çok iyi anlayıp hayatımıza o şekilde nakşetmeliyiz. Her anlatılan Atatürk’e kulak asmadan, yaşayan Atatürk’ü örnek almamız gerekir.
Osmanlı İmparatorluğunu kuranlar Yörük Alevileridir. Yani Osmanlı İmparatorluğu Ehl-i Beyt nefesi ile kurulmuş bir devlettir. Ehl-i Beyt nefesinin hâkim olduğu dönemde Dünya’ya hükmetmiş, 7 düvelde at sürmüştür. Daha sonraları farklı akımlara kapılıp, Hak yol Ehl-i Beyt’ten rotası sapınca İmparatorluk hızla dibe çakılmaya başlamış, en sonunda da batmıştır.


Allah Atatürk’ü Türk Milletine Nasip Etmiştir
Ehl-i Beyt nefesinden beslenen, manevi yönü Hacı Bektaş-i Veli Dergâhı olan Atatürk’ü, yok olmak üzere olan bir millet için Allah nasip etmiştir. Haçlı ile verdiği mücadeleyi Allah’ın izniyle kazanmış, Türk milletinin namusunu, varlığını, birliğini kurtarıp, koruyarak Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni Ehl-i Beyt nefesi ile kurmuştur.
Allah Kur’an-ı Kerimi, son peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa’sıyla, yoldan çıkan Arapları düzeltmek için onlara göndermiştir. Lakin Peygamberimizin, Kur’an-ı Kerimin, Müslümanlığın sancaktarlığını ve koruyuculuğunu Türklere vermiştir. Dünya’ya yayan ve koruyan Türk milleti olmuştur.
Ne zaman Ehl-i Beyt nefesi ile hareket etsek Dünya’ya hükmetmişiz. Ne zaman ki Ehl-i Beyt nefesinden şaşmışız dibe çakılmışız. Onun için Atatürk’ü çok iyi anlamak ve O’na göre hareket etmek gerektiğinin altını çizmemiz gerekir.
Atatürk’ün ortaya koyduğu tavır, hareket ve faaliyetler tamamıyla bir Müslüman tavrıdır. Girdiği hiçbir mücadeleyi kaybetmemiştir. Atatürk Türk milletine Allah’ın bir lütfudur. 7 düvele karşı yokluk içinde mücadele ver ve hepsinden galip çık. İşte kilit burada çözülüyor. Bu kadar büyük mücadeleleri kazanan bir kişi ya Allah dostudur ya da arkasında büyük bir manevi güç vardır. Nasıl ki Osmanlı İmparatorluğu kurulurken Osman Bey’in yanında Allah dostu Şeyh Edebali’nin nefesi vardı. Manevi olarak hep yardım etti. İşte Atatürk’ün yanında da Hacı Bektaş-i Veli’nin, Ehl-i Beyt soyunun nefesi vardı. Bununla beraber Atatürk’ü diğerlerinden ayıran en büyük özellik kendisinin de bir evliya olmasıdır.
Buradan hareketle Atatürk attığı her adımda manevi gücü ile hareket etmiş ondan dolayı her daim başarılı olmuştur. Ülkemizi en zirveye taşımıştır. Dünya’nın ibretle baktığı bir ülkeyi inşa etmiş ve kendisi de saygın bir lider olmuştur.

Atatürk dinci kisvesine bürünmeden, gerçek manada bir dindar olduğu için Allah yardımcısı olmuştur. Bugün şunun altını çizmeden geçemeyeceğim, kim Atatürk hakkında ileri geri konuşuyorsa bilin ki ya İngiliz yâda Yunan ajanıdır.


Ondan dolayı çevrenizde Atatürk hakkında konuşturmayın. Atatürk değerlerini kaybedersek başta dinimizi kaybederiz. Ardından ülkemizi kaybederiz.
Diğer taraftan bugünün Türkiye’sinde Atatürkçüyüm diye geçinen zihniyetler sadece Atatürk’ü kullanmaktadırlar. Atatürk’ü anlayamadılar, anlamaları da imkânsız. Atatürk’ün partisiyim diye geçinenler Atatürk ruhunu kaybetmiştir. Atatürk ruhunu ortaya koyan, anlatılan Atatürk’ü değil, yaşayan Atatürk’ü yani gerçek Atatürk’ü ortaya koyan, O’nun ruhunu taşıyan Prof. Dr. Haydar Baş ve yetiştirdiği kadrosudur. Ülkemizi Atatürk gibi muasır medeniyet seviyesine çıkaracak lider, Atatürk çizgisinden şaşmayan, gerçek Atatürk’ü ortaya koyan Prof. Dr. Haydar Baş’tır.

Atatürk’ü merkezimize koymamız şart

27 Aralık 2021

Ülkemizdeki derin kutuplaşmaların meydana geldiğini ve her geçen gün de artarak devam ettiğini gözlemlemekteyiz. Başkanlık sistemiyle beraber, iktidar olmanın sihirli rakamı %51 de kutuplaşmaları en üst seviyeye taşımaktadır.

Kimsenin kimseye tahammülü kalmamış, siyasi tartışmalar üslup olarak yerini hakaretlere bırakmıştır. Ülkemizin birlik ve dirliğini tehdit eden konularda dahi çözüm üretmek, tek bilek, tek yürek olmak yerine taraflar birbirini suçlar konuma gelmiştir.

Hal böyle olunca incir çekirdeğini doldurmayacak, ehemmiyetsiz kayıkçı kavgaları dış güçlerin, terör örgütlerinin ve sinsice bekleyen art niyetlilerin ekmeğine yağ, bal, kaymak olmuştur.

İşin temeline indiğimizde ise, oy devşirmek için ortaya konulan tavırlar yani koltuk sevdası siyasetin seviyesini ayaklar altına düşürmüş, tabiri caizse yer yer kan davalı kişilerin ortaya koyduğu davranışlara benzer tavırlar ortaya konulmaya başlanmıştır.

Buradan hareketle işin vahamet tarafı da milletimizin birliği, devletimizin bütünlüğü için milli ve dini konularda tek ses, tek bilek, tek yürek olamıyorsak vah halimize. Çok büyük bir sorunun olduğuna ve bir şeylerin doğru gitmediğinin farkına varmaktan başka çaremizin olmadığını görmemiz gerekir.

Hal böyle olunca olayı süzüp işin temeline bakacak olursak Ekonomi, Din ve Atatürk olgularının olduğunu açık ve seçik görürüz.

Realize edecek olursak,

Milli bir ekonomimizin olmaması hasebiyle dışa endeksli bir ekonomik anlayışla yaşamak zorunda bırakılmamız, ekonomik bağımsızlığımızı elimize alacak, Milli bir ekonomi ortaya koyacak plan ve projeye sahip olunmaması,

Dindar görünen bazı kesimlerin hak dini yaşamak yerine kullanmaya çalışması ve Atatürk’e her türlü hakaret, aşağılamaya müsaade edilmesi,

Atatürkçü görünen çevrelerin de Atamızı anlamak ve O’nun yolunda yürümek yerine kullanmaya çalışılması. Aynı kesimin dini değerlere gereği kadar sahip çıkılmaması.

İşte büyük fotoğrafta ekonomi dışa bağımlı, Atatürk ve din sahipsiz olunca ülkemiz bu vaziyete gelmiştir.

Ülkemizin bütünlüğü, milletimizin birliği için;

Milli ve Dini konularda tek ses olmak istiyorsak, dış güçlere, pkk’ya, fetö’ye, diğer terör örgütlerine, milletimizin birliğine, ülkemizin bütünlüğüne göz dikenlere karşı çelikten bir ülke olmak istiyorsak; Ehl-i Beyt inancıyla Atatürk etrafında kenetlenerek, Haydar Baş hocamızın bütün miraslarına bilhassa insanlığa adadığı “Milli Ekonomi Modeli’ne” ve “Hoş Geldin Atatürk” ve “Birlik mayamız Ehl-i Beyt’tir” felsefesine sahip çıkıp, bu yolda yürümekle mümkündür. Bu eksen bizim huzur, birlik ve kardeşliğimizin teminatıdır.

Hiç unutmayalım ki, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin harcı yokluk içinde samimi duygularla, şehitlerimizin kanı ile karılmıştır. Bu harcı karan da Gazi Mustafa Kemal Atatürk’tür.

Ülkemizin birliğine musallat olan zihniyetleri bertaraf etmenin yolu Atatürk çizgisinden çıkmadan hareket etmekten geçer.

Kimsenin kimseye tahammülü kalmamış, siyasi tartışmalar üslup olarak yerini hakaretlere bırakmıştır. Ülkemizin birlik ve dirliğini tehdit eden konularda dahi çözüm üretmek, tek bilek, tek yürek olmak yerine taraflar birbirini suçlar konuma gelmiştir.

Hal böyle olunca incir çekirdeğini doldurmayacak, ehemmiyetsiz kayıkçı kavgaları dış güçlerin, terör örgütlerinin ve sinsice bekleyen art niyetlilerin ekmeğine yağ, bal, kaymak olmuştur.

İşin temeline indiğimizde ise, oy devşirmek için ortaya konulan tavırlar yani koltuk sevdası siyasetin seviyesini ayaklar altına düşürmüş, tabiri caizse yer yer kan davalı kişilerin ortaya koyduğu davranışlara benzer tavırlar ortaya konulmaya başlanmıştır.

Buradan hareketle işin vahamet tarafı da milletimizin birliği, devletimizin bütünlüğü için milli ve dini konularda tek ses, tek bilek, tek yürek olamıyorsak vah halimize. Çok büyük bir sorunun olduğuna ve bir şeylerin doğru gitmediğinin farkına varmaktan başka çaremizin olmadığını görmemiz gerekir.

Hal böyle olunca olayı süzüp işin temeline bakacak olursak Ekonomi, Din ve Atatürk olgularının olduğunu açık ve seçik görürüz.

Realize edecek olursak,

Milli bir ekonomimizin olmaması hasebiyle dışa endeksli bir ekonomik anlayışla yaşamak zorunda bırakılmamız, ekonomik bağımsızlığımızı elimize alacak, Milli bir ekonomi ortaya koyacak plan ve projeye sahip olunmaması,

Dindar görünen bazı kesimlerin hak dini yaşamak yerine kullanmaya çalışması ve Atatürk’e her türlü hakaret, aşağılamaya müsaade edilmesi,

Atatürkçü görünen çevrelerin de Atamızı anlamak ve O’nun yolunda yürümek yerine kullanmaya çalışılması. Aynı kesimin dini değerlere gereği kadar sahip çıkılmaması.

İşte büyük fotoğrafta ekonomi dışa bağımlı, Atatürk ve din sahipsiz olunca ülkemiz bu vaziyete gelmiştir.

Ülkemizin bütünlüğü, milletimizin birliği için;

Milli ve Dini konularda tek ses olmak istiyorsak, dış güçlere, pkk’ya, fetö’ye, diğer terör örgütlerine, milletimizin birliğine, ülkemizin bütünlüğüne göz dikenlere karşı çelikten bir ülke olmak istiyorsak; Ehl-i Beyt inancıyla Atatürk etrafında kenetlenerek, Haydar Baş hocamızın bütün miraslarına bilhassa insanlığa adadığı “Milli Ekonomi Modeli’ne” ve “Hoş Geldin Atatürk” ve “Birlik mayamız Ehl-i Beyt’tir” felsefesine sahip çıkıp, bu yolda yürümekle mümkündür. Bu eksen bizim huzur, birlik ve kardeşliğimizin teminatıdır.

Hiç unutmayalım ki, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin harcı yokluk içinde samimi duygularla, şehitlerimizin kanı ile karılmıştır. Bu harcı karan da Gazi Mustafa Kemal Atatürk’tür.

Ülkemizin birliğine musallat olan zihniyetleri bertaraf etmenin yolu Atatürk çizgisinden çıkmadan hareket etmekten geçer.

Atatürk’ün laikliği dini doya doya yaşatır

27 Aralık 2021

Dinin yaşanmadığı bir toplumda Laiklikten bahsetmek mümkün değildir. Atatürk dini istismar edenlerden dini ve dindarları korumak, dinin de doya doya yaşanması için Laikliği ilan etmiştir. Laiklik, dinin ve dindarın teminatıdır. Dinsiz bir kişinin laik olması da mümkün değildir. Dindar kişide Atatürk’ün laikliğinde dinini doya doya özgürce yaşar.

Şeriat, Allah’a kulluktur. O’nun emirlerini yerine getirmeye, yap dediklerini yapıp, yapma dediklerini yapmamaya verilen addır.

Laiklik, din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılmasıdır. Din tüccarlarının, hak dini yaşadığını zannedip, gerçek dindarla ayrıldığı noktadır. Kısacası İslam’ı koruyan kollayan, doya doya yaşanmasını sağlamaya çalışan bir olgudur. Atatürk’ün ilkelerinin içinde devletçilik De bulunduğuna göre, Laiklik; dini teminat altına alarak doya doya yaşamanın ta kendisidir.

Allah, İnsanoğluna Hz. Peygamberimiz vasıtası ile Kur’an-ı Kerim’i tebliğ ederek şeriatı getirmiştir. Allah’ın getirdiği şeriatı bir daha getirmeye çalışmanın adına şirk denir. Bu da insanı dinden çıkarır. Merhum Prof. Dr. Haydar Baş’ın “Şeriat gelmez, yaşanır” cümlesi tarihi bir tespittir. Dini şahsi menfaatleri için kullanmaya çalışanların oyunlarını bozmuş, gerçekleri de her daim olduğu gibi ortaya koymuştur.

Buradan hareketle “Şeriat gelecek, dertler bitecek” diyen zihniyetin dindarları dini nasıl istismar ettiği ve ülkemizi nerelere sürüklediği açık ve seçik ortadadır.

İşte Atatürk’ün laikliği tam da bunu anlatmaktadır. “Kuran’a, Peygamberimize ve Ehli Beyt’e sarılalım. O yolda ilerleyelim. Şahsi menfaatler için dini kullanmaya çalışanlara ve bu doğrultudaki fikirlere itibar etmeyelim” demektedir.

Buradan hareketle Atamızın kurduğu ve milletimize Allah’ın Peygamberi Hz. Muhammed Efendimiz aracılığı ile tebliğ ettiği, İslam’ı yaşatan Diyanet İşleri Başkanlığı’nın siyaseti bırakıp asıl vazifesine dönerek Kur’an-ı Kerim’i baz alıp açıklamalar yapması “laik ve din” tartışmasını bitirerek toplumun barış, huzur ve kardeşliğini temin edecektir.

Kısaca dinimizi doya doya yaşamak istiyorsak sıkı sıkıya Atatürk’ün laiklik ilkesine sarılmamız gerekir. Atamızın laikliğini kaybedersek dinimizi de doya doya yaşayamayız.

Atatürk, laiklik ilkesini gerçek bir dindar olduğu için hayata geçirmiştir. Din kavramının olmadığı bir yerde laiklikten söz etmek mümkün değildir.

Atatürk’ün laiklik tanımında, “İki taraf vardır. Bir taraf devlet, diğer taraf da dindir.” Taraflardan biri olmazsa o tabirin anlamı yok olur. “Ben dine inanmıyorum ama laikim” diyen kişi Atatürk’ün laiklik anlayışını kaybetmiş, kendi laiklik tanımını devreye koymuştur.

“Laiklik gelirse din bitecek” diyen zihniyet de gaflet içindedir. Laiklik tam manası ile devreye konulursa din tam manasıyla yaşanır.

Gelelim bir kesim tarafından yanlış kullanılan, bir kesim tarafından da yanlış anlatılan laikliğin özüne.

Laiklik, din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması, dinin ve dindarın teminatıdır.

Laiklik, solun cahil kesimi tarafından bu millete çok yanlış anlatılmıştır. Laiklik denince, dindarla dinciyi ayıramayan solun cahil kanadı ikisini de aynı kefeye koymuş ve laikliğin dindar kesim tarafından bir öcü gibi algılanmasına sebebiyet vermiştir.

Bazı sol cahiller Atatürk’ün laikliğini kendi çıkar ve menfaatleri uğruna abuk subuk bir şekle dönüştürmüşlerdir.

Atatürk, “Zamanın FETÖ zihniyetlerini devlet işlerine karıştırmamak için” laiklik demiştir. Din kutsaldır, Allah’ın kelamlarını devleti yöneten kişilerin çıkar ve menfaatleri uğruna kullanmaması için laiklik demiştir.

Devlet işlerinde “dindar insan olmasın” dememiştir. Yüzde 99’u Müslüman olan bir ülkede bu mantık zaten işlemez. Farklı düşünen kişiler ya İngiliz ya da Yunan ajanlığına soyunmuştur. Ya da Atatürk’ün zekâsıyla dalga geçiyor demektir.

Atatürk laikliğini, Atatürk tüccarlığı yaparak şahsi laiklik anlayışlarına çeviren solun cahilleri, bu millete gerçek Atatürk’ü ve laikliği anlatsalardı işte o zaman Atatürk’e hiçbir kimse dil uzatamayacaktı.

Diğer taraftan, din kisvesi altında ajanlık yapan zihniyetler, dindar kesimi kendi çıkar ve menfaatleri uğruna kullanarak, anti Laiklik ve anti Atatürk propagandaları ile bu milleti ayrıştırmada büyük rol oynamıştır. Sanki laiklik din düşmanlığı gibi ortaya konulmuştur.

Sağın cahilleri “Atatürk dinsiz” derken, solun cahilleri dindar mı demiştir? Solun cahilleri de sağın cahilleri de Atatürk’ü çıkar ve menfaatleri uğruna kullanmışlardır.

Solun cahilleri laiklik denince “içki içmeyi, dindar olmamayı, namaz kılmamayı” hülasa din karşında olma mantığını ortaya koymuşlar ve bu mantığı yaymaya çalışmışlardır.

Bu millete yıllar önce Atatürk’ün dindar olduğu anlatılsaydı, ülkemizde sağ-sol kavgası yaşanmayacaktı. Bilinen 20 bin eğitimli, yarınlarımızın teminatı fidan gibi gençlerimiz bir hiç uğruna ölmeyecekti. Ülkemizin bugünleri daha farklı olacaktı. Bunların vebalini kim ödeyecek?

Laik insanın sağcısı solcusu olmaz. Bu ülke topyekûn birdir, beraberdir, kardeştir. Ülkemizin tek eksiği bu birlik ve beraberliği sağlayacak iradeye ülkemizi yönetecek yetkiyi vermemizden kaynaklanmaktadır.

Sağcı ne dedi? “Vatan, millet, bayrak” dedi. Solcu ne dedi? “Vatan, millet, bayrak” dedi. Peki, aralarında ne fark vardı?

İşte dananın kuyruğu burada koptu. Bu millete dindar Atatürk’ün anlatılmaması ve öğretilmemesi tek gerçekti. Şayet gerçek Atatürk gizlenmeseydi dindar Atatürk anlatılsaydı, ülkenin akış şeması çok farklı olacaktı. Kavgalar, olaylar, darbeler, 15 Temmuz yaşanmayacaktı.

Buradan hareketle, bu ülkede artık; din tüccarlarına ve Atatürk tüccarlarına prim vermeyin, itibar etmeyin.

Herhalde şimdi Haydar Baş felsefesini daha iyi anladığınız kanaatindeyim.

Merhum Prof. Dr. Baş neye vurgu yapıyor?

1. Ehl-i Beyt hak yoldur.

2. Atatürk dindardır.

3. Ekonomik bağımsızlığımız için ‘Milli Ekonomi Modeli’ diyor.

3’ü bir arada kurtuluş reçetesi…

Ana temaları ile üçü bir arada formülünü devreye koymadan bu ülkede ne birlik-beraberliği sağlayabiliriz, ne sağ-sol kavgasını, ne de Alevi-Sünni tartışmasını engelleyebiliriz. Bu ülkenin muasır medeniyet seviyesinin en tepesine çıkması için geçmişten de ders çıkararak Haydar Baş felsefesini hayata geçirecek genç lider Hüseyin Baş’a kulak vermek gerektiğinin altını çizerim.

Ülkemizde suni olarak oluşturulan ve ülkemizin geleceği ile oynayan sol ve sağın cahillerinin artık şunu çok iyi bilmesi gerekir. Laiklik, dindara sahip çıkmak, din kisvesi altında dini kullananlara itibar etmemektir.

Laiklik, dinden uzaklaştırmak veya uzaklaşmak değil, aksine dini vecibelerini yerine getirmektir. Laiklik, bir ve beraber her daim barışık yaşamanın teminatıdır.

    Sepet
    Open chat